Sitemizde, siz misafirlerimize daha iyi bir web sitesi deneyimi sunabilmek için çerez kullanılmaktadır.
Ziyaretinize varsayılan ayarlar ile devam ederek çerez politikamız doğrultusunda çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz.
X

Madde 737

1. Kullanma biçimi

III. Komşu hakkı

1. Kullanma biçimi

Madde 737 - Herkes, taşınmaz mülkiyetinden doğan yetkileri kullanırken ve özellikle işletme faaliyetini sürdürürken, komşularını olumsuz şekilde etkileyecek taşkınlıktan kaçınmakla yükümlüdür.

Özellikle, taşınmazın durumuna, niteliğine ve yerel âdete göre komşular arasında hoş görülebilecek dereceyi aşan duman, buğu, kurum, toz, koku çıkartarak, gürültü veya sarsıntı yaparak rahatsızlık vermek yasaktır.

Yerel âdete uygun ve kaçınılmaz taşkınlıklardan doğan denkleştirmeye ilişkin haklar saklıdır.

I-) Yargı Kararları:

1-) YHGK, T: 28.01.2009, E: 2008/1-797, K: 2009/30:

“… Dava, komşuluk hukukuna aykırı elatmanın önlenmesi, eski hale getirme ve tazminat isteklerine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu 31 parsel sayılı taşınmazın davacıya buna komşu 30 parsel sayılı taşınmazın ise kayden davalılara ait bulunduğu anlaşılmaktadır.

Davacı, kendi parseli sınırına yapmış olduğu duvarın davalıların 30 parsel sayılı taşınmazlarında yaptıkları hafriyat ve teraslama çalışmaları sonucunda yıkıldığını ileri sürerek, eldeki davayı açmıştır. Çağdaş hukuk sistemlerindeki tanımıyla mülkiyet: geniş haklar, buna bağlı yetkiler ile birlikte bazı ödevlerin oluşturduğu bir hukuksal kurumdur. Başka bir söyleyişle mülkiyet, tanıdığı geniş hak ve yetkilerin yanında bazı ödevler de yükleyen bir aynî haktır. Medenî Kanunun 683. maddesinde “Bir şeye malik olan kimse hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.” hükmü getirilmek suretiyle mülkiyet hakkının kanunla kısıtlanabileceğine işaret olunmuştur. Bu doğrultuda olmak üzere, taşınmaz malikini komşusuna zarar verebilecek her türlü taşkınlıklardan kaçınmakla yükümlü kılan aynı kanunun 737. maddesi, komşuluk ilişkilerinden doğan zorunlu çıkar çatışmalarını düzenlemiş, bir arada yaşamak durumunda olan, komşu taşınmaz maliklerinin ekonomik, sosyal çıkarlarını dengede tutabilmek için onlara katlanma ve kaçınma ödevleri yüklemiştir.

O halde, bir toplumda birlikte yaşama olanağı sağlayan insancıl, gerçekçi, zorunlu temel hukuk kuralına göre, hâkim; somut olayın özelliğini, taşınmazların konumlarını, kullanma amaçlarını, niteliklerini, yöresel örf ve âdetleri, toplumun doğal ihtiyaç ve gerçeklerini göz önünde bulundurarak, komşuların birbirlerine göstermekle yükümlü oldukları olağan katlanma ve hoşgörü sınırını aşan bir taşkınlığın bulunup bulunmadığını saptama, zararı giderici önlemlerden en uygununu bulma, kaçınılmaz müdahaleleri yapmak suretiyle özverileri denkleştirme durumundadır.

Bunun içinde zararın niteliği, kapsamı ve ne surette giderileceği yönünde tarafların tüm delilleri toplandıktan, gerektiğinde yerinde keşif yapıldıktan sonra uzman bilirkişilerden bilim ve tekniğe uygun gerekçeli rapor alınması zorunludur.

Somut olaya gelince; yukarıda açıklanan ilke ve olguları kapsar biçimde bir araştırma ve uygulama yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.

Bu durumda, özellikle yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde araştırma ve uygulama yapılarak, davalıların komşuluk hukukuna aykırı olarak davacıyı rahatsız edici bir durum ya da davacıya zarara sokan bir eylemlerinin bulunup bulunmadığının belirlenmesi, yine davalıların hafriyat ve teraslama çalışmaları yapması nedeniyle yıkıldığı iddia olunan ve arada sınır niteliği taşıyan duvarın yeniden yapılması için Türk Medenî Kanununun 750. maddesi de gözetilmek suretiyle bir çözümün olup olmayacağının da değerlendirilmesi ve tüm deliller elde edilen bilgilerle değerlendirilmek suretiyle varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir... ,

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

… Hukuk Genel Kurulu’nca … Yerel Mahkemenin direnme kararının bozulması gerekir.”

2-) YHGK, T: 27.09.2006, E: 2006/1-551, K: 2006/597:

“... çevre etkilerinin yarattığı zararlar 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 737. maddesinde düzenlenmiş olup, komşuluktan doğan zorunlu çıkar çatışmalarını düzene koyan, dengelendiren bir temel hukuk kuralı niteliğini taşımaktadır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 737. maddesinin birinci fıkrasında, malik için zarar verecek taşkın eylemlerden, aşırı davranışlardan kaçınma ödevi öngörülmüş; ikinci fıkrasıyla özellikle taşınmazın durumuna, niteliğine ve yerel âdete göre komşular arasında hoş görülebilecek ölçüyü aşan duman, buğu, kurum, toz, koku çıkartarak, gürültü veya sarsıntı yaparak rahatsızlık vermek yasaklanmıştır.

Bu noktada, Türk Medeni Kanunu’nun 737. maddesi içerisine giren müdahale kavramı; sadece taşınmazın işletilmesi ile ilgili olmayıp, bir taşınmazın kullanılması nedeniyle, komşu taşınmazın hava, ışık, rüzgâr, su gibi enerji kaynaklarından yararlanmasını önleyen ya da manzarasını kapayan olumsuz müdahaleler de uygulamada bahsi geçen madde kapsamında değerlendirilmektedir.

Anılan maddede yer alan taşkınlıklar, bir taşınmazın kullanılmasına bağlı olarak beliren çirkin bir görünüş ya da tiksindirici davranışlarla çevrede bulunan kişilerin ruhsal yapılarının etkilenmesi, iç huzurlarının bozulması gibi manevi nitelikte de olabilir.

Giderek yasada nelerin taşkınlık sayılacağı yönünden genel bir kural öngörülmediğinden; hakim her somut olayın özelliğini, taşınmazın durumunu, niteliğini ve yerel adetleri gözeterek komşuların birbirine göstermekle yükümlü oldukları tahammülün sınırını, çıkar çatışmalarını olaya en uygun düşecek şekilde çözümlemekle yükümlüdür.

Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12.11.2003 gün E: 2003/14-653, K: 2003/689 sayılı kararında da aynı ilke benimsenmiştir.

Tüm bu açıklamalar ışığında somut durum değerlendirildiğinde; davacıya ait 1 parsel sayılı taşınmaza, komşu 2 parsel sayılı taşınmazda davalı tarafından inşa edilen binaya ait sonradan açılan bir kısım pencerenin davacı taşınmazına baktığı sabittir. Ne var ki, hükme esas alınan bilirkişi kurulu raporunda varsayıma dayalı ve doyurucu olmayan gerekçelerle; imar durum koşullarına uygun olarak inşa edilmemiş olan davalıya ait binadan, davacı parseline çöp atılması, halı, kilim vs. silki(l)mesi olasılığından söz edilerek, ayrıca pencerelerin salt davacının binasına bakması ve aradaki mesafenin azlığı sebebiyle davacıyı rahatsız etmesi olanağı bulunduğu belirtilerek, pencerelerin mevcudiyetinin komşuluk hukukuna aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.

Görüldüğü üzere hükme esas alınan bilirkişi raporu, az yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda, yeterli ve denetime uygun bir değerlendirmeyi içermemektedir.

Hal böyle olunca; mahkemece seçilecek çevre mühendisi, şehir planlamacısı ve hukukçu bilirkişilerden oluşan bilirkişi kurulu aracılığı ile komşuluk hukuku ilkeleri açısından inceleme yapılması, davalı tarafından davacıya ait komşu parsel yönünde açılan pencerelerin davacıya ne gibi zararlı etkileri bulunduğunun Türk Medeni Kanunu’nun 737. maddesinde öngörülen ölçülere göre ayrıntılı bir şekilde belirlenmesi, bunların önlenmesi için alınması gerekli tedbirlerin neler olduğunun da bilirkişi kurulundan sorulup gerekçeli rapor alınması ve doğacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme sonucu oluşturulan önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.”

3-) Y. 4. HD, T: 20.10.2011, E: 2011/11469, K: 2011/10833:

“… Dava, sağlığa zarar verdiği iddiası ile davalı şirketlere ait baz istasyonlarının kaldırılması talebine ilişkindir. Yerel mahkemece dava kısmen kabul edilmiş; karar, davalılar Avea İletişim Hiz. A.Ş ve Turkcell İletişim Hiz. A.Ş tarafından temyiz edilmiştir.

Baz istasyonları temel olarak, alıcı/verici antenler sayesinde elektromanyetik dalgayı (sinyali) alma ve gönderme işlemi yapan cihazlardır. Baz istasyonları; konuşma trafiğinin az olduğu kırsal alanlarda 35 km’lik bir mesafe içinde hizmet verebilen (macro), konuşma trafiğinin daha yoğun olduğu şehir içlerinde 1-2 km’lik bir mesafe içinde hizmet verebilen (mikro) ve bina içleri ve alış veriş merkezleri gibi yerlere kurulan çıkış güçleri oldukça düşük olan (piko) çeşitlerinden oluşur.

Cep telefonlarının sağlıklı çalışabilmesi için; baz istasyonlarının bal peteği benzeri şeklinde bir yapıda ve her bir peteğin içinde de en az bir baz istasyonunun kurulu bulunması gereklidir. Her baz istasyonu belirli sayıda abone konuşturabilir. Bu nedenle insanların yoğun yaşadığı yerlerde konuşma trafiğinin bir kesintiye uğramaksızın karşılanabilmesi için daha çok sayıda baz istasyonunun kurulması gerekmektedir.

Baz istasyonunun şehir dışına çıkartılması halinde, hücresel yapı oluşturulamaması nedeni ile, sinyallerin abonenin cep telefonuna ulaşabilmesi için çok yüksek elektromanyetik dalgalar oluşturması gerekecektir. Aynı zamanda kullanıcı cep telefonu da baz istasyonuna sinyali yeteri seviyede ulaştırabilmek için daha fazla güç kullanacağından daha fazla insanın daha fazla elektromanyetik alana maruz kalması kaçınılmaz olacaktır.

Baz istasyonlarının insan sağlığına etkileri konusunda başta Dünya Sağlık Örgütü olmak üzere, Uluslararası İyonlaştırmayan Radyasyondan Koruma Komisyonu (ICNIRP), Elektrik Elektronik Mühendisleri Enstitüsü (IEEE),... vb bir çok ulusal ve uluslararası kuruluş çalışmalar yapmakta ve bu çalışmaların neticesinde bir takım sınır değerler belirlenmiş bulunmaktadır.

Mevzuat gereğince baz istasyonlarının sağlığa ve çevreye zarar vermeyecek şekilde; nerede, nasıl, hangi ölçü ve limitler dahilinde kurulacağını belirlemek ve kurallarını koymak işlemleri, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanlığının (BTK) görev ve yetkisindedir.

Baz istasyonları, 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanununun 37. maddesine dayanılarak BTK tarafından bu konuyu düzenleyen Yönetmelik’teki yer, ölçü ve limit değerlere göre verilen güvenlik sertifikası gereğince kurulmaktadır.

BTK tarafından yürürlüğe konulan yönetmelikte, Türkiye’de geçerli olacak sınır değerleri; İngiltere, Amerika, Kanada, ICNIRP ve Avrupa Birliğinin kabul ettiği değerin yaklaşık ¼’ü olarak belirlenmiştir.

Sağlığa zarar veriyor iddiası haricinde baz istasyonlarının sertifikada belirtilen limit değerlere ve güvenlik mesafesine uygun olarak kurulmadığı, başlangıçta uygun kurulsa dahi sonradan sertifikadaki limit değer ve güvenlik mesafelerine aykırı davranıldığı gerekçesi ile kaldırılmasına ilişkin talep ve itirazların mevzuat gereğince BTK’ya yapılması gerekmektedir. Bu kurumun uygulama ve verdiği kararın uygun bulunmaması halinde idari yargıda dava açılması gerekir. Keza davacı, baz istasyonunun limit değerlere ve güvenlik mesafelerine uygun olmasına rağmen zararlı olduğunu iddia ediyorsa, idari yargıda idareye karşı yönetmeliğin iptali davası açması gerekir.

Sağlığa zarar veriyor iddiası ile baz istasyonunun kaldırılması, MK’nun 737. maddesinde düzenlenen komşuluk hukukuna göre adli yargıda açılacak dava ile istenebilir. Bu davada davacının baz istasyonunun sağlığına zarar verdiğini ve baz istasyonunun yönetmelikte belirtilen limit değerlere uygun bulunmadığını ispatlaması gerekir. Kanıtlanmayan mücerret (soyut) “uzun vadede zarar verir, baz istasyonu yakın mesafede, görünce moralim bozuluyor,..vs gibi”  nedenlerle dava açılması ve kabulü hukuka ve yasalara uygun değildir.

Bu şekilde adli yargıda açılan davalarda mahkemece, tarafların delil ve belgeleri toplandıktan sonra dava konusu baz istasyonunun yönetmelikte belirtilen limit değerlere ve güvenlik mesafesine uygun olup olmadığı, davacının sağlığına zarar verip vermediği konusunda uzman bilirkişiler marifetiyle keşif yapılarak, alınacak bilirkişi raporu ve tüm deliller birlikte değerlendirilip sonucuna göre karar verilmesi gerekir.

Dosya kapsamı ve yukarıda belirtilen ilke ve bilgiler gözönüne alındığında davaya konu baz istasyonlarının limit değerlere ve güvenlik mesafesine uygun olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca baz istasyonunun soyut değerlendirmeler dışında davacının sağlığına zarar verdiği teknik, ilmi ve inandırıcı delillerle kanıtlanamamıştır. Şu durumda davanın reddine karar verilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden davanın kabul edilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.”

4-) Y. 4. HD, T: 02.11.2010, E: 2010/8524, K: 2010/11242:

“… Dava, komşu bina üzerinde kurulu bulunan davalı Turkcell İletişim Hizmetleri AŞ’ ne ait baz istasyonunun kaldırılması istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istem reddedilmiş; karar, davacılar tarafından temyiz olunmuştur.

Davacılar, aynı mahallede komşu oldukları davalılardan Kenan Özkan’a ait taşınmaz üzerine diğer davalı Turkcell İletişim Hizmetleri AŞ tarafından kira sözleşmesi uyarınca kurulan GSM baz istasyonunun sağlık nedeniyle kaldırılmasını istemişlerdir.

Uyuşmazlık son yıllarda kullanılan cep telefonlarındaki haberleşmeyi sağlayan ve baz istasyonu olarak isimlendirilen tesisin kullanılması sonucu bir zararın doğup doğmadığı ve doğmuşsa bu zararın hangi durumlarda söz konusu olabileceği ve yine giderilmesi konusunda ne gibi önlemlerin alınması gerektiği noktasında toplanmaktadır. Dava konusu olan tesisin cep telefonlarının kullanımı için zorunlu olduğu ve bu tesisin geniş bir kitleyi ilgilendirmesi nedeniyle de kamuya hizmet vermeyi amaçladığı tartışmasızdır. Ne var ki, bu hizmetin verilmesi ve tesisin kullanılması sonucu hukuk kurallarının bir gereği olarak doğan zararlardan da tesis sahibi sorumludur. Hatta bu sorumluluk kusura dayanmayan, tehlike sorumluluğu olarak da kabul edilmek gerekir. Bu özelliği nedeniyle tesisi kullanan ve onu işletenin yüksek özen yükümlülüğü bulunmaktadır. Aksi halde en küçük bir özensizliğin maddi değerlerle ölçülemeyecek kadar ağır sonuçlar doğurması kaçınılmazdır. Bunun için zarar görenin zararını değil, tesis ve işletme sahibinin, tesisin işletilmesinden dolayı kişilere, bu bağlamda, çevreye bir zarar verilmediğini ve herhangi bir olumsuz sonuç yaratılmadığını kanıtlanması gerekir. Bu sonuç genel sorumluluk kurallarının aksine, davalı yanın işletmesinin ağır tehlike doğuracak özelliğinden kaynaklanmaktadır.

Dava konusu olayda dava konusu edilen istasyonun ile davacı yanın oturduğu konutların konumu incelenerek, tesisin kurulma amacına uygun olarak işletilmesi durumunda kişilere ve çevreye zarar verip vermeyeceğinin belirlenmesi gerekir. Bilirkişiler tarafından yapılan incelemede izin belgesinde belirtilen değerlerin, yönetmelikte belirtilen değerlere uygun olduğu, hatta yönetmelikteki değerlerin de altında bulunduğu belirtilmiştir. Ne var ki, yapılan bu belirlemelerle bir zararın olmayacağı kabul edilemez. ... Kaldı ki, hukuk kurallarındaki yasal düzenlemelere göre yönetmelik ve yönetmeliğe uygun bir işlem yapılması, çevreye verilen zarardan dolayı eylemde bulunanın sorumlu olmayacağı sonucu doğmaz. Ayrıca yargıç, uyuşmazlığın çözümünde yönetmeliğe değil yasaya, genel hukuk ve sorumluluk hukukunun temel ilkelerine göre karar vermek zorundadır. Bunun içindir ki, yönetmeliği ve yönetmeliğe göre verilen izin belgesini bağlayıcı olarak kabul etmemek gerekir. Tek başına ölçüm sonuçlarının düşük olması, zarar doğurmayacağı anlamına gelmez. Tesisin kurulduğu yerin, yerleşim yerlerine ve davacı yanın konutlarına olan yakınlığı gibi diğer koşullar da göz önünde tutulmalıdır.

Davalı yan, kamu yararına hizmet verdiklerini savunmuştur. Gerçekten, yukarıda da açıklandığı üzere, davalı yanın bu ve benzeri tesislerin işletilmesi sonucu geniş bir halk kitlesinin yarar sağladığı bilinen bir olgudur. Ne var ki, bu yararın sağlanması karşısında kişilerin zarar görmesi hoş görülemez. Bu bakımdan hizmetten elde edilen yarar ve bunun karşısında verilen zararın dengelenmesi gerekmektedir. Hiçbir hizmet, insan yaşamı kadar öncelik ve önem taşımaz. Diğer bir anlatımla, yararlı bir hizmetin karşılığı olarak insan ölümü uygun bir sonuç olarak kabul edilemez. İnsan yaşamında tehlike yaratan bir hizmetin, kişi yaşamının önüne geçmesi ve ona üstünlük tanınması doğru bir yaklaşım olarak düşünülemez. Kaldı ki dava konusu olayda, bu hizmetin aynı yerde verilmesinde zorunluluk da bulunmamaktadır. Daha fazla bir giderle de olsa, başka bir yerde aynı sonuçları sağlayacak bir istasyonun kurulması ve hizmet vermesi olanaklıdır. Bu nedenle davalı tarafın bu yöndeki savunma ve itirazları da yerinde değildir.

Bir diğer konu da; bu tür tesislerin, konuşmaların yoğun olduğu yerlere yakın kurulması ve bu teknik kuralı gözeterek kurulacak yerin davalı yan tarafından belirlemiş olmasıdır. Konuşmacılara sağlanan yarar bakımından bu belirleme davalı yan yönünden doğru olabilir. Ancak, tesisin böyle bir yerde ve bu konumu ile kullanılmasının özellikle yakın çevresine zarar verdiği de açıktır. Bu bakımdan, bu tesisten üçüncü kişilerle birlikte davacı yanın da yararlanmış olsa, sağlanan yararla verilen zararın dengelenmesi, genel bir hukuk kuralıdır. Yarar, haberleşmeyi amaçlamaktadır. Zararın ise, insan sağlığı ve yaşamı ile ilgili olduğu gözetildiğinde, ikinci değere önem verilmesi gerekmektedir. Bir istasyon yönetmeliğe uygun olarak çalıştırılsa da zarar verdiği takdirde yönetmeliğe uygun olduğundan söz edilerek zarar verenin sorumluluktan kurtulması ve kullanıma devam edilmesi sonucunu doğurmaz. Yönetmeliğe uygun değilse, zaten hukuka aykırılık gerçekleşmiş olacaktır.

Tüm dosya kapsamına göre, kullanılan istasyonun konumu itibariyle, uzun sürede kişi, çevre ve bitkilere zarar verdiği, bu nitelikteki bir istasyonun halen bulunduğu yerde kullanılmasının sakıncalı olduğu, bunun daha uygun ve yerleşim yerlerinden daha uzakta kurulması gerektiği anlaşılmaktadır.

Bu belirlemelere göre, dar anlamda ve para ile ölçülebilen bir zarar yok ise de, baz istasyonunun insanların kalabalık olarak yaşadığı yere yakınlığı, çevre binalarda ve davacı yanın konutlarında yaşayanların sağlık yönünden büyük endişeler taşıdığı, aynı bölgede yaşayan insanların yaşamının psikolojik olarak olumsuz biçimde etkilendiği ve bunun da insanların psikolojik yapısında tedirginlik ve ümitsizlik yaratacağı açık olup davacıların zarar gördüğünün kabulü gerekir.

Yerel mahkemece açıklanan olgular gözetilerek istemin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle istemin reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.”

5-) Y. 4. HD, T: 27.11.2008, E: 2008/4841, K: 2008/14685:

“… Dava, baz istasyonunun sökülerek kaldırılması suretiyle tehlikenin giderilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece istem reddedilmiş, karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, halen oturmakta olduğu apartman üzerine davalı şirket tarafından kurulan GSM baz istasyonunun insan sağlığı açısından tehlike yarattığını, davalının bu haliyle yasal düzenlemelere bu bağlamda eski TMK’nun 661. maddesi yeni TMK’nun 737. vd. maddelerinde yer alan hususlara aykırı davrandıklarını ayrıntılı biçimde dilekçesinde belirttikten sonra, mevcut bilimsel verilere uygun olmayan bu istasyonun sökülerek kaldırılması suretiyle tehlikenin giderilmesini istemiştir.

Davalı şirket cevabında baz istasyonunun mevzuata uygun kurulduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.

Mahkemece bilirkişilerden rapor alınarak dava konusu baz istasyonunun yaydığı elektromanyetik dalgaların yönetmelikte kabul edilen limitlerin altında olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Uyuşmazlık son yıllarda kullanılan cep telefonlarındaki haberleşmeyi sağlayan ve baz istasyonları olarak isimlendirilen tesisin kullanılması sonucu bir zararın bulunup bulunmadığı varsa bu zararın hangi durumlarda söz konusu olabileceği ve yine giderilmesi konusunda ne gibi önlemlerin alınması gerektiği noktasında toplanmaktadır. Dava konusu olan tesisin cep telefonlarının kullanımı için zorunlu olduğu ve bu tesisin geniş bir kitleyi ilgilendirmesi itibariyle de kamuya hizmet vermeyi amaçladığı da tartışmasızdır. Ne var ki bu hizmetin verilmesinde ve tesisin kullanılması sonucu hukuk kurallarının bir gereği olarak doğan zararlardan da tesis sahibi sorumludur. Hatta bu sorumluluk kusura dayanmayan, tehlike sorumluluğu olarak da kabul edilmek gerekir. Bu özelliği itibariyle tesisi kullanan ve onu işletenin yüksek özen yükümlülüğü bulunmaktadır. Aksi halde, en küçük bir özensizliğin maddi değerlerle ölçülemeyecek kadar ağır sonuçlar doğurması kaçınılmazdır.

Bunun için zarar görenin zararını değil, tesis ve işletme sahibinin tesisin işletilmesinden dolayı kişilere, bu bağlamda çevreye bir zarar vermediği ve herhangi bir olumsuz sonuç yaratmadığının kanıtlanması gerekir. Bu sonuç genel sorumluluk kurallarının aksine olarak, davalıların işletmesinin ağır tehlike doğuracak özelliğinden kaynaklanmaktadır. Tüm bu genel açıklama ve nitelendirmeler gözönünde bulundurulup davacının oturduğu bina ile davalının işleticisi olduğu tesisin konumunun incelenmesi gerekir.

Davalıya Telekomünikasyon Kurumu tarafından güvenlik sertifikası verilmiştir. Sertifikada kullanımla ilgili limitler belirtilmiştir. Bilirkişiler tarafından yapılan inceleme sonunda sertifikada belirtilen limitlerin yönetmelikte belirtilen limitlere uygun olduğu, hatta yönetmelikteki limitlerin de altında bulunduğu belirtilmiştir. Ne var ki yapılan bu belirlemelerle bir zararın olmayacağı kabul edilemez. Tesisin kurulduğu yerin yerleşim yerlerine ve davacının evinin yatak odasının hemen yanında olduğu gözetildiğinde; dar anlamda ve para ile ölçülebilen bir zarar yok ise de, çevre binalarda ve bu bağlamda davacının oturmakta olduğu binada yaşayan insanlar için sağlık bakımından büyük endişeler taşıdığı, bu yerde oturanların psikolojik olarak yaşamını olumsuz biçimde etkilemekte ve bunun da psikolojik yapısında tedirginlik ve ümitsizlik yaratacağı; bu haliyle de yaşamdaki sağlık değerleri düşünüldüğünde o yerde oturmanın olumsuz hale geleceği gözönünde tutulduğunda, davacının zarar gördüğü kabul edilmeli ve davanın kabulüne karar verilmelidir. Mahkemece bu yönler üzerinde durulmadan yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.”

6-) Y. 1. HD, T: 01.03.2004, E: 2004/1285, K: 2004/2010:

“… Dava, komşuluk hukukundan kaynaklanan çekişmenin giderilmesi isteğine ilişkindir.

Mahkemece, davacı taşınmazına verilen zararın davalı taşınmazından ark geçirilmek suretiyle giderilmesine karar verilmiştir.

Önceden davanın reddine ilişkin olarak verilen hüküm Dairece, ilkeleri bozma ilamında belirtilen hukuki sebep yönünden gerekli araştırma yapılmadığı düşüncesiyle eksik soruşturmadan bahisle bozulmuştur. Bozma üzerine yapılan inceleme sonucu düzenlenen bilirkişi rapor ve krokileri ile tüm dosya içeriğinden davalı taşınmaz(dan) geçen ve drenaj kanal niteliğinde bulunan arkın kadim ark niteliğinde olmadığı kadastral çap kaydında gösterilmediği anlaşılmaktadır.

Bozma kararında da ifade edildiği üzere, komşuluk hukuku açısından komşu parsel maliklerinin karşılıklı yükümlü bulundukları hoşgörü ve katlanma sınırının, tarafların yasadan kaynaklanan ve mülkiyet hakkının taraflara bahşettiği haklardan öte olamayacağı tartışmasızdır. Böyle bir durumda karşılıklı, özverilerin denkleştirme olanağının bulunduğundan söz edilemez.

Mahkemenin bozma üzerine kurduğu hükmün davalının, mülkiyetten kaynaklanan haklarını aşırı şekilde ihlal edici nitelikte bulunduğu taşınmazın büyük bir kısmından yararlanma imkanını kaldırdığı adeta taşınmazı iki ayrı parçaya böldüğü tartışmasızdır. Böyle bir fedakarlığın komşuluk hukuku adına davalıdan beklenmesi düşünülemez. ...”

II-) Türk Kanunu Medenîsi: 

III. Komşu hakkı

1- Mülkü kullanma

Madde 661

Bir kimse mülkünü kullanırken hele sınai işler yaparken komşusuna zarar verecek her türlü taşkınlıklardan çekinmeğe mecburdur.

Hususiyle mazarrat veren ve gayri menkulün mevki ve mahiyetine ve mahalli örfe göre komşu arasında hoş görülebilecek dereceyi geçen gürültüler ve sarsıntılar yapmak ve duman ve kurum ve rahatsızlık veren sair toz, buğu, koku çıkartmak memnudur.

III-) Madde Gerekçesi:

Yürürlükteki Kanunun 661 inci maddesini karşılamaktadır.

Yürürlükteki maddenin kenar başlığı olan “Komşu hakkı” konu başlığı yapılmış, maddenin kenar başlığı “Kullanma biçimi” şeklinde ifade edilmiştir. Arılaştırılmak suretiyle yeniden kaleme alınmış, ayrıca maddeye yeni bir fıkra eklenmiştir.

Maddeye eklenen yeni üçüncü fıkra ile, taşınmaz malikinin sorumluluğuna ilişkin 730 uncu maddeye eklenen yeni fıkrada olduğu gibi yerel âdete uygun ve kaçınılmaz taşkınlıklardan doğan denkleştirme istemlerinin ileri sürülebileceği kabul edilmiştir. Komşuluk kuralları, komşuların taşınmaz mülkiyetinden doğan yetkilerini kullanırken ve bunlar arasında özellikle işletme faaliyetlerini sürdürürken olumsuz, yani, komşularını rahatsız edecek taşkınlıkları yasaklamaktadır. Bu taşkınlıklar yerel âdetin öngördüğü sınırlar içinde kalmasına rağmen kaçınılmaz olması hâlinde, bundan doğan zararların denkleştirilmesi istemlerinde fedakârlığın denkleştirilmesi ilkesi uygulanacaktır.

IV-) Kaynak İsviçre Medenî Kanunu:

1-) ZGB:

III. Nachbarrecht

1. Art der Bewirtschaftung

Art. 684

1 Jedermann ist verpflichtet, bei der Ausübung seines Eigentums, wie namentlich bei dem Betrieb eines Gewerbes auf seinem Grundstück, sich aller übermässigen Einwirkung auf das Eigentum der Nachbarn zu enthalten.

2 Verboten sind insbesondere alle schädlichen und nach Lage und Beschaffenheit der Grundstücke oder nach Ortsgebrauch nicht gerechtfertigten Einwirkungen durch Rauch oder Russ, lästige Dünste, Lärm oder Erschütterung.

2-) CCS:

III. Rapport de voisinage

1. Exploitation du fonds

Art. 684

1 Le propriétaire est tenu, dans l’exercice de son droit, spécialement dans ses travaux d’exploitation industrielle, de s’abstenir de tout excès au détriment de la propriété du voisin.

2 Sont interdits en particulier les émissions de fumée ou de suie, les émanations incommodantes, les bruits, les trépidations qui ont un effet dommageable et qui excédent les limites de la tolérance que se doivent les voisins eu égard à l’usage local, à la situation et à la nature des immeubles.

 

Not: İsviçre Medenî Kanunu’nun 684. maddesinin kenar başlığı ve 2. fıkrası 11.12.2009 tarihli Federal Kanun ile 01.01.2012 itibariyle değişikliğe uğramıştır. Kaynak hükmün kenar başlığı “taşkın etkiler” şeklinde değiştirilmiştir. Madde metni yeniden kaleme alınırken hükmün kapsamına hava kirliliği, kötü kokular, gürültü, sarsıntılar, ışına maruz bırakma, ışıktan veya güneş ışığından mahrum kılma olguları da dahil edilmiştir.

V-) Yararlanılabilecek Monografiler:

İlhan Ulusan; Medeni Hukukta Fedakârlığın Denkleştirilmesi İlkesi ve Uygulama Alanı, Ek Bölüm ile Güncelleştirilmiş 2. Tıpkı Baskı, İstanbul, 2012.

 


Copyright © 2017 - 2024 Prof. Dr. İlhan Helvacı. Tüm hakları saklıdır.
X